31 Mart 2012 Cumartesi

Politikacılar ve Üniversiteleri

   Bugün biraz da mezun oldukları üniversitelerin gurur kaynakları olan politikacıları ve eğitimlerini ne üzre aldıkları üzerine konuşalım. Siyasetçi, benim gözümde yüksek eğitimli olmak zorunda olan insandır. Çünkü günümüzde, gençlerin üniversite okumakla ilgili çeşitlli şüpheleri vardır ve ülkelerin en göz önünde olan insanları bu konuda örnek teşkil etmelidirler. Başarılı ve sevilen bir siyasinin, akademik geçmişi ne kadar başarılı olursa halkın gözünde o kadar artı puan kazanması kaçınılmazdır.  
   
   Küreselleşen dünyamızda pek çok konuda sınırlar kalktı, ilk olarak da eğitim-kültür konularında tabii ki... Eskiden insanlar kendi şehirlerinden çıkıp, eğitim almaya başka şehre gitmekte zorluk çekerken, günümüzde artık eğitim konusunda dünyanın dört bir tarafına gidilebiliyor. Ee ne demişler, "İlim Çin'de de olsa gidin!". Eğitim alanında olan sınırların ve zorlukların minimum düzeye inmiş olması küreselleşmenin nadir yararlarından biridir. Erasmus değişim programıyla Avrupa'nın çeşitli yerlerinden olan öğrenciler ve öğretim üyeleri, dönemlik veya senelik olmak üzere başka ülkelerdeki üniversitelerde eğitim alabilme ve çalışabilme şansını yakalıyorlar. Böylece hem yeni kültürleri yerinde keşfedebiliyor hem de yeni dil öğrenebiliyorlar. Eğitim alanında önümüz bu kadar açılmışken, vatandaşı olduğumuz ülkeyi yönetenlerin eğitimlerinin göz doldurucu olmaması bana göre büyük bir eksikliktir... Ancak tabii ki günümüzde eğitimleriyle baş döndüren liderler fazlasıyla mevcuttur ve şimdi dünyanın önde gelen ülkelerini yöneten insanların eğitim durumlarına bir göz atalım. :)

   Söze benimle aynı bölümü okumuş siyasetçilerden biri olan Oğul Aliyev'le başlamak istiyorum. Aliyev, 1977'de Moskova Uluslararası İlişkiler Akademi'sine dahil olduktan sonra 1982'de başarılı şekilde mezun olarak diplomalı siyaset bilimciler sırasına dahil olmuştur. Aynı akademide tarih doktorasını da yapmasının ardından 1985-1990 yılları arasında mezun olduğu akademide öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Akademik düzeyde İngilizce, Rusça, Türkçe ve Fransızca bilen Aliyev; petrolü, doğal yer altı ve üstü kaynaklara sahip olması sebebiyle göz önünde olan Azerbaycan'ı layığıyla yönetmektedir. Bu başarılı siyasetçiliğinin temel taşları arasında en büyük pay tabii ki aldığı siyaset eğitimine düşmektedir.

   Şimdi ise bir diğer bir başarılı devlet adamıyla söze devam edelim. ABD'nin ilk siyahi devlet başkanı Barack Obama alışılmışın dışında yürüttüğü siyaset ve ülkesinin ilk siyahi devlet başkanı olmasıyla seçildiği günden bu yana odak noktasında yer almaktadır. Peki Obama, düşünce yapısını şekillendiren faktörlerden biri olan eğitimini, nerede ve ne üzre almıştır? Barack Obama, hayli karışık üniversite yılları geçirmişe benziyor. İlk iki senesini Los Angeles'taki Occidental College'da geçirdikten sonra, New York'da yerleşen Columbia Üniversitesi'ne geçiş yaparak, 1983'te Siyaset Bilimi bölümünden mezun olmuştur. Columbia Üniversitesi'nden sonra eğitim alanında kendini geliştirmeye devam eden Obama, Harvard Law School'dan da mezun olarak hem diplomalı siyaset bilimcisi hem de hukukçu ünvanını almıştır. Doktorasını da yine hukuk üzre yapan Obama, üniversite hayatının ikinci aşaması olan Harvard'da öğrenci gazeteciliğiyle de ilgilenmiştir. Akademik kariyerini dolu dolu yapmış olan başkan, geldiği bu konuma fazlasıyla layık gibi görünüyor...

  İçinde bulunduğumuz Avrasya bölgesinin başarılı devlet başkanlarından olan Mikheil Saakashvili'den de bahsedelim biraz. Kiev Devlet Üniversitesi'nin Uluslararası Hukuk bölümünden 1992 yılında mezun olan Saakashvili, eğitimini Columbia Üniversitesi ve George Washington Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde devam ettirmiş, 1995 yılında ise; Strasbourg 'da yer alan Uluslararası İnsan Hakları Enstitüsü'nden mezun olarak akademik yaşamına son koymuştur. Gürcistan gibi jeopolitik öneme sahip bir ülkenin en huzurlu ve dengeli döneminin Saakashvili dönemiyle paralel olmasına şaşırmamak lazım lakin kendisi siyaset ve hukuk alanında aldığı eğitimlerle yürüttüğü denge politikasının meyvesini toplamaktadır.

    Aslında politikacıların aldığı eğitimin siyasi yaşamlarındaki önemi oldukça fazladır. Siyaset, hukuk gibi bölümlerde başarı sağlamış siyasetçilerle, siyasetle alakası olmayan bölümlerden mezun politikacılar arasında fark net olarak görülmektedir. Sihirli bir değneğim olsaydı eğer, uluslararası sistem dahilindeki tüm ülkelerin esas politikacılarının tamamını siyaset ve hukuk mezunu kişilerden seçerdim. Siyaset her ne kadar laf yarışı olarak görünen basit bir konu gibi düşünülse de kulaktan dolma yapılan siyasetle eğitimini almış kişilerce yapılanlar arasında uçurumlar vardır. Umarım bundan sonra geleceğimizi doğrudan etkileyen konular, uzman kişilerce düzgün kalıplara sokularak şekillendirir. Kim bilir belki o zaman savaşsız ve düzgün siyasetin şahidi oluruz. :)

   

29 Mart 2012 Perşembe

Politik-Sportif Rekabet

   Spor ve sporcularla ilgili haberleri gün içerisinde pek çok yerde görebilmemiz mümkündür. Peki spor bizim hayatımızda ne denli öneme sahip? Ya da "Spora olan bakış açımız nedir?" diye de sorabiliriz. Spor; sağlığın ve sağlıklı görünmenin temel taşı olmakla beraber, aynı zamanda stresli yaşamdan sıyrılıp, kendimiz için yararlı bir şeyler yaptığımız anlardan biridir. Kimimiz sporu sağlıklı görünüm için yaparken, kimileri de günün sıkıntısı ve stresinden bir nebze de olsa kurtulmak için yapar. Ama amaç ne olursa olsun, spor sağlıklı yapıldığı sürece bize hem daha iyi bir görünüm sağlar hem daha sağlıklı olmamıza yol açar.

   Peki benim takibimde olan esas insanların yani dünya siyasetçilerinin sporla ara nasıl dersiniz? Geçmişten günümüze sporla yakından ilgili olan siyasetçiler her zaman varolmuştur ve hatta günümüzde de pek çok siyasi, sık sık sportifliğiyle gazete manşetlerinde gözümüze çarpabiliyor. Başarılı siyasi yaşamlarının yanı sıra spora olan meraklarıyla adı duyulan politikacılara bir göz atma zamanı geldi bence. :) Söze Türkiye'nin kurucusu, Türk halkının büyük Ata'sı Mustafa Kemal Atatürk'ten başlamaktan büyük onur ve zevk duyarım. Mustafa Kemal Atatürk'ün siyasi başarılarına ve zekasına tüm dünya halkları ve liderleri her zaman hayranlıkla bakmışlardır. Bu başarılı siyasi yaşamında Atatürk; aynı zamanda yüzmeyi ve kürek çekmeyi kendine alışkanlık edinmiş ve sporculara karşı her zaman büyük saygısı olmuş nadir görülen insanlardandı. Özellikle Florya sahillerinde yazları yüzmeyi ve kayıklarla kürek çekmeyi çok sevdiği söylenir. 

"BEN SPORCUNUN ZEKİ, ÇEVİK VE AHLAKLISINI SEVERİM." Sözüyle aslında spora ve sporcuya verdiği değeri gözler önüne sermiştir Atatürk...









   Yazıya günümüzde spora olan meraklarıyla takdir alan devlet başkanlarıyla devam edelim şimdi... İlham Aliyev'le yolumuza devam etsek mesela, hiç de kötü fikir değil bence lakin kendisi pek çok sporda olan başarısı ve merakıyla alkış toplayan genç bir devlet başkanıdır. Oğul Aliyev eski bir tekvandocu olmakla beraber kayak sporunda da başarılı bir politikacıdır. Aynı zamanda Azerbaycan Olimpiyat Komitesi'nin de başkanlığını yürüten Aliyev, ülkede sık sık ücretsiz spor kompleksleri de açmaktadır. Rusya'ya olan ziyaretlerinde, Rusya'nın eski devlet başkanı Dmitry Medvedev'le birlikte kayak yaparken görüntülenmiştir pek çok defa...




   Spora olan ilgisiyle meraklı bakışları üzerine toplayan bir diğer devlet başkanı ise; Vladimir Putin'dir hiç şüphesiz. Kendisi kışta bile yüzmekten mahrum kalmayan, usta bir judocu ve iyi bir at binicisi olan Putin, siyasi gücünün yanı sıra sporcu yanıyla da tanınmaktadır. İlerleyen yaşına rağmen fit görünüşünün sırrı bu olsa gerek.




   Sporun stres atımına yardım ettiği kanıtlanmış sonuç olduğuna göre, bence siyasilerin hepimizden daha çok ihtiyacı var spor yapmaya. :)

Kumaşların Zarafeti, Takıların Parıltısı ve Kraliyetin Şaşası Eşliğinde Arap Dünyasının Kraliçeleri

   Arap Dünyası, içinde yer aldığımız uluslararası sistemin en şatafatlı ve en ışıl ışıl temsilcilerinden biridir. Aktör olarak hem siyasi hem de sosyo-ekonomik açıdan önemli yere sahip Arap Dünyası'nın sistem dahilindeki konumu; müzik için Fairouz, moda için ise Elie Saab'ın varlığı gibidir. Siyasi olarak sahip olduğu söz söyleme hakkı Şark dünyası için önem teşkil etmektedir ki keza günümüzde yaşanan pek çok sorunda en büyük etki kimi zaman Arap ülkeleri tarafından yaratılmaktadır. (bkz. Filistin-İsrail sorununun, İsrail-Arap dünyası sorununa dönüşmesi...). Peki nedir Arap Dünyası'nın sırrı? İrdelemekten büyük zevk duyacağım. :)

   Arap ülkelerinin, güce dayalı uluslararası sistemde bu denli söz sahibi olmasının sebebi tabii ki sahip olduğu doğal kaynakların getirisi olan maddi servetidir. Petrolü, Araplar'ın yaşam kaynağı olarak da görebiliriz. Petrol sayesinde yarattıkları servet, Arap Dünyası'nın bükülmez bileğini yaratmıştır ama bu sefer alışılanın aksine Araplar'ın siyasetteki konumundan çok, farklılık sebeplerini konuşalım biraz. Sistem dahilinde 190 kadar ülke vardır ve bu ülkelerin tamamının birbirinden farklı hususiyetleri de mevcuttur. Kimileri gelenek görenekleriyle, kimileri teknolojik gelişmişlikleriyle farklılık yaratırlar. Ama beni sanki, gelenek görenekleriyle farklılık yaratan ülkeler daha çok cezbediyor, sizce de öyle değil mi? İpekleriyle ünlü Çin, tapınaklarıyla başdöndüren Japonya, gizemli ve kadim İran ve tabii ki benim anavatanım, hem doğal hem manevi servetlere sahip topraklarda bölgenin ilk "Cumhuriyeti"nin kurulduğu Azerbaycan. Benim düşüncem, bir ülkeyi ülke yapan esas faktör, gelenek ve görenekleridir. Atalarımızdan miras aldığımız kültür ve medeniyet bizi biz yapan parçalardır. Araplar da miras aldıkları kültür ve medeniyet parçalarını günümüzde halen daha yaşatmaktadırlar... Özellikle kadınlarının giyimleriyle şıklıkları, takı konusundaki ustalıkları ve özellikle altına olan merakları; Arap Dünyası'nın şaşalı yaşamının vitrinidir. :) 

   Bu şaşalı yaşamın tabii ki esas yöneticileri de vardır yani krallar ve kraliçeler. Çocukluğumuzda 1001 Gece Masalları'nda duyup hayranı olduğumuz saray yaşantısının günümüz yansımasını yaşayan hanımlardan söz edelim biraz. Veee bugünki konumuz, güzellikleriyle baş döndüren "Arap Kraliçeleri"dir. Dünya'nın en beğenilen kadınları arasında yer alan bir kaç hanımdan başlayalım, hmm mesela Ürdün Kraliçesi Rania al Yassin bugunki yazımın baş karakteri olmalı. Kraliçe Rania, genç yaşına rağmen aldığı "kraliçelik" ünvanını layığıyla yerine getiren, aynı zamanda uluslararası platformlarda adından güzelliği ve yardımseverliğiyle çokça söz ettirmiş ve halen de söz ettirmekte olan bir hanımdır. Rania al Yassin, Kral II. Abdullah'ın eşi olarak 29 yaşında tahta oturmuştur. Dört çocuk annesi olan Kraliçe, kendini diğer kraliçelerden farklı olarak "halk"tan biri olarak gördüğünü dile getirmiştir. Amerikan Üniversitesi mezunu olan al Yassin, Filistin asıllı bir ailenin kızıdır. Hem marifetli hem şık hem de yardımseverliğiyle gönüllerde taht kurduğunu söylersem, sanırım yanlış olmaz. :)

   Tacının göz kamaştırıcılığının altındaki sade görüntüsü, O'nun hakkında söylenen tüm o güzel sözleri haklı çıkarır derecede... 
                                                     


      Bu resimde ise; peri masallarını andırır zarafetliğe sahip ama aynı zamanda güçlü karakterli olan Kraliçe al Yassin'i görüyoruz... Ve bence bu kıyafet O'na fazlasıyla yakışmış :).


                                  
 Aslında hepimiz, onların yaşantılarına imrenerek bakarız ve sanırım biraz da haklıyız... Ancak her şey bizim gördüğümüz şekilde "parfüm kokan zarafetlikle" yaşanmıyor onların hayatlarında... Kraliyeti temsil etmek ve her zaman ne olursa olsun mükemmel görünmeye çalışmak, beylerden çok hanımlar için daha zordur; eminim! Eee kadın olmak her zaman çook zor. :)

27 Mart 2012 Salı

Maskülen Bakışlı Siyasetin, Feminen Ruhu: Siyasette Kadın - 1

   Bir önceki yazıda siyasetin ne olduğuna biraz değinmiştik aslında... Siyaset; biraz sert ve biraz keskin hatlara sahip bir konudur. Tıpkı bir erkek gibi görünür gözümüze. Vurdulu-kırdılı filmleri andırır adeta, ne zaman televizyonda bir siyaset programı veya parlamentolardan görüntü görsek, gözümüzün önünde hep aynı manzara vardır. Birbirine hakaret eden siyasetçi beyefendiler (!) ve hatta kimi zaman yumruk yumruğa edilen kavgalar vs... Peki nedir siyaseti bu kadar kaba ve saygısız yapan? Erkek hakimiyetli olması mı, yoksa siyasetçilerin "Ben erkeğim!" fikrinin arkasına saklanması mı? Kadınlar peki? Kadın nedir, kimdir? Kadın; annedir, kız kardeştir, kız çocuktur. Siyasette ise, her zaman geri plana atılmak istenen kişidir kadın! Kadınların rolü siyasette neden daha fazla değildir diye düşünürsek eğer, karşımıza çok çeşitli sebepler çıkar. Örneğin; bazı ülkelerin (Özellikle İslam ülkelerinin) gelenek göreneklerine olan bağlılığı ve kadının yapısı gereği tek görevinin ideal eş ve anne olması gerektiğini düşünmeleridir. Peki, biz kadınlar hem ideal eş ve anne hem de siyasetçi neden olmayalım? İşte bu yazıda bunu başarmanın yollarını ve başarmış olan hanımları konuşacağız. Hadi başlayalım :)

   Siyasette kadının rolü aslında ülkeden ülkeye çok büyük farklılıklar gösteren bir konudur. Kimi ülkelerde kadın-erkek siyasetçi sayısı dengeliyken, kimi ülkelerde yok denecek kadar azdır malesef... Hem ideal kadın hem de siyasetçi olabilmek tabii ki mümkündür. Çünkü kadın, yapısı gereği duygusallıkla mantıklı düşünmeyi aynı anda yürütebilme yetisine sahip varlıktır. Dünyada ise; siyasette olan başarılarıyla adından çokça söz ettirmiş kadınlar gördük, görüyoruz ve umud ediyorum ki gelecekte daha fazla göreceğiz. Tabii ki bu kadınlar, başarıya erkeklerden daha zor ulaşmışlardır. Kadın olmaları sebebiyle erkek siyasetçiler ve aileleri tarafından destek de görmüşlerdir köstek de. Tüm bu faktörlere rağmen başarıya ulaşmış insanın geri plana atılmaya çalışılması, bence o insana yapılacak en büyük hakaret ve haksızlıktır. "Kadın eli değmiş" sözünü hatırlayalım. Düzenli, temiz ve güzel olan her şeye kadın eli değmiş gibi neden deriz hepimiz aslında çok iyi biliyoruz. Siyasete de kadın eli daha fazla değse bence hiç fena olmaz. Nasıl fikir? :)

   Bir kaç örnekle konuyu zihinlerinizde daha iyi pekiştirmek isterim... Söze Pakistan'ın vefat etmiş başbakanı Benazir Bhutto'yla başlamaktan büyük keyif alırım. Bhutto; 21 Haziran 1953 doğumlu olup, şark dünyasının en hoş ve en başarılı kadın siyasetçilerinden biriydi. Belki de bu başarının sırlarından biri, aileden gelme siyasi geçmiş ve bunun tabii getirisi olan manevi destekdir. Benazir Bhutto'nun babası eski başbakanlardan Zülfikar Ali Bhutto'dur. Hem babasından kaynaklanan hem de kendi yapısı sebebiyle Bhutto, siyasetin içinde daimi olarak yer almıştır. Hem kadın hem de çok başarılı siyasetçi aileden gelmesi nedeniyle, her zaman yaşam tehdidi altında yaşamış olan Bhutto'ya defalarca suikast girişimlerinde bulunulmuştur. Keza bu girişimlerden biri başarıya ulaşmış ve dünyanın en başarılı siyasi hanımlarından birini ölüme götürmüştür.
   Benazir Bhutto, siyasi başarılarının yanı sıra güzelliği ve şıklığıyla da beğeni kazanan bir kadın olmuştur. Özellikle, başörtüleri ve takıları takdire şayan denecek düzeydedir.


  Eminim bu resim, ciddi olayların ve belki trajik yaşanmışlıkların olduğu yerde çekilmiştir. Ama buna rağmen, Benazir Bhutto çok şık ve güzel...
   
 






















  Bu konunun birinci kısmının sonuna geldik, ikinci kısımda belki biraz Batı dünyasından konuşuruz, hiç fena olmaz bence... :)

17 Mart 2012 Cumartesi

"Politik" Ritmler

   Politika, politik, politikacı vs... Tüm bu kavramlar 21.yy'ı yaşadığımız şu günlerde hayatımızın birer parçası haline geldi. Özellikle "politika" kelimesinin anlamı kafa karıştıran sorunlardandır. Kimilerimize göre yalancılık, kimilerimize göre ise; devlet yönetiminin vazgeçilmez parçasıdır. Peki gerçekten bu kadar sıkıcı mıdır politika? Veya politikacılar... Gördüğümüz şekilde, onlar tüm günlerini birbirlerine hakaret ederek veya evrakların arasında mı geçirirler? Siyasetin ritmleri gerçekten var mıdır? vs vs... Bunların cevaplarına bir de başka açıdan bakalım şimdi :)
   Müzik, aslında hayatımızın her anında varolmuştur bundan sonra da varolması kaçınılmazdır, tıpkı siyaset daha doğrusu "Politika" gibi. Dinlediğimiz müzikler ruh halimizi, düşüncelerimizi ve zevklerimizi yansıtır. Destekçisi olduğumuz politikacılar da bizim aynı müzik gibi kim olduğumuzu, hangi düşüncelere sahip olduğumuzu yansıtır. Günümüzde poltika sanki biraz gerildi, öyle değil mi? Arap Baharı'ydı, Turuncu Devrimler'di, sosyo-ekonomik bozukluklardı derken sanki saatlerce hiç sevmediğimiz müzik türünü dinlemişçesine strese ve gerginliğe sahip oluyoruz. Bana göre; siyasi yaşamın gergin olması;  rock ve metal müzik türü gibidir, sert hatlara sahip ve kan akışımızı hızlandıran. Güven ortamının yaşandığı, huzurlu politikaya sahip devletleri ise hangi müzik türüne benzetebiliriz? Bingo! Mozart, Bach, Beethoven veya bir Chaikovsky etkisi yaratmaz mı bizde? Ya da şöyle düşünelim, doğayla başbaşa bir ortamdayız ve gelen sesler akan sulara ve kuşlara ait, HUZUR budur işte! :) Siyaset de benim gözümde bu huzur dolu, doğa sesleriyle başbaşa kalınan ortam gibi olmalı. Diplomasinin en güzel şekillerinin görüldüğü, savaş-yıkım olmaksızın sorunların halledildiği "mutlu" sonlara sahip...


   Şimdi ise sıra geldi ritmik politikacılaraaaa ne dersiniz? Cevabı duyar gibiyim :) İsterseniz şimdi siyaseti eğlenceli hale getiren politikacılara bir göz atalım, bence çok hoş olur. Haydar Aliyev müziğe  ve müzisyene olan saygısıyla özellikle de  "Küçelere su serpmişem" şarkısını söylemesiyle benim gönlümde ayrı yer tutar. Peki hangimiz saksafon çalan siyasiyi hatırlıyor? Bill Clinton saksafonuyla, Putin piyanosuyla ve Barack Obama da eğlenceli danslarıyla gönüllerde taht kurmuştur. Kim demiş ki siyasetçi "sanata" uzak olmalıdır diye? Siyasetçinin sanatseveri makbuldur demişler, ya da en azından bundan sonra demeleri lazım :).  

Bu yazımı ayırdığım siyasilere bakıyorum da, o alışılagelmiş tavırlarından sıyrılmış halleriyle sizce de çok şık ve sepmatik değiller mi? Bence tam anlamıyla "HA-Rİ-KA!" görünüyorlar ;)









Bill Clinton büyük zevkle saksafon çalarken hiç de fena değil sanki...




  Peki ya Obama'ya bakar mısınız? Kim der ki dans ederken kendini kaybeden bu adam, ABD'nin devlet başkanı? :) 
 
 Eveet sevgili okuyucular, yazacaklarım bugunlük de bu kadar bir dahaki sefere daha eğlenceli bir konuyla karşınıza çıkacağımdan hiç şüpheniz olmasın. :)

16 Mart 2012 Cuma

First Lady zarafeti ve şıklığının birleştiği yerdir, Nirvana...

   Günümüz siyasetinin vazgeçilmezleridir onlar. Zarif ve bir o kadar da şık olmalarıyla gergin ortamları bile yumuşatırlar ve hatta kimi zaman sorunların çözümlenmesinde önemli rol bile oynarlar... Hayır hayır sihirbazdan bahsetmiyorum, her devletin en göz önündeki hanımları olan "First Lady"lerdir konumuz :)...
   Her diplomatik görüşmenin en güzel yanıdır, First Lady'lerin görülmesi... Nereden, ne giyindiler? Acaba bu kadar hoş görünmek için ne kadar zaman harcıyorlardır? Ve tabii özellikle benim en merak ettiğim konu hem bu kadar güzel olup, hem siyasetle bu denli nasıl uğraşabildikleridir. Baş döndürücü bu hayatlarının yanı sıra, tüm hayır kurumlarıyla yardım bekleyen insanların ihtiyaçları, kültür-sanat konularına gösterilen önem ve tabii ki ülkenin pozitif tanıtımı onların kontrolü altında şekillenmektedir. Basit bir bakış açısıyla bakıldığında, onlar tüm günlerini alışverişe ve bakıma harcıyor gibi görünüyorlar ancak aslında sorumlulukları, giydikleri yüksek topukların üstünde ağır bir yüktür onlara...
   Kimilerinin adını yardımseverliğiyle ve şıklığıyla, kimilerinin ise; eşleri tarafından aldatılmalarıyla duyarız... Aslında kadın olmak her zaman zordur, üstelik dünyanın gözü siz ve ailenizin üzerindeyse uuu durum can alıcı sanki, değil mi? :) Bill - Hillary Clinton çiftini hatırlarsınız veya Veronica Berlusconi gibi hoş bir bayanın adının sürekli "Silvio Berlusconi tarafından yine aldatıldı!" haberinin içinde yer alması. Ama bazen de ve bence çoğu zaman da başarılarıyla anılan First Lady'ler gündemin dikkatini daha çok çekmişlerdir.


   Günümüzdeki bir kaç First Lady'yi mercek altına alalım ne dersiniz? :) Mesela benim gözümde idol kavramının tam karşılığı olan Azerbaycan'ın First Lady'si "Mehriban Aliyeva" dan başlasam nasıl olur? Bence hiç fena olmaz ;). Mehriban Hanım,
aslında başarılı bir göz doktoru, aynı zamanda Azerbaycan'ın yardım fonu olan Haydar Aliyev Fondu'nun da başkanıdır. Buraya daha yazmadığım nice vasıflara sahip olan Mehriban hanım, bunların yanı sıra "ŞIK ve GÜZEL" görünmesiyle de adından söz ettirmektedir. Kendisi, ünlü markaların kıyafetlerini en hoş şekilde taşıması ve zarafetiyle insana her defasında "VAY BE!" dedirtmeyi başarıyor. :)
 
    İhtişamları ve başarılarıyla ünlü "First Lady"lerden konuşmaya devam edeceğiz... Takipte kalın :)


















Siyasetin gerilimini Pembe Panter'in rahatlığıyla birleştirdim, işte karşınızdayım :)

   Siyasetin biz gençlerin hayatında taşıdığı anlamlardan biri hiç şüphesiz "gerilim"dir. Ben bu gerilime biraz çizgi film , biraz eğlenceli, birazcık müzik ve tabii ki çok az da moda tadında bir şeyler katarak işi zevkli hale getirmeye çalışacağım. Şimdiden iyi seyirler :)